“`html
Filmin Duygularını Yaşayın: Mukadderat’ı İzleyin!
Endişelenmeyin,
Bu filmi anlatmak ile izleme zevkinizi engellemeyeceğim.
Çünkü bu filme mutlaka göz atmalısınız.
Herkesin bu deneyimi yaşamasını istiyorum.
Fakat bir konuda kendimi tutamıyorum.
Filmin en etkileyici sahnesini paylaşacağım.
Ayrıca bu sahneden bir diyalogu da aktarmak isterim.
“Seyretmeye değer bir film: Mukadderat”
Açıkçası bu filmi izlememek için birçok bahanem vardı.
Öncelikle ismi…
“Mukadderat…”
“Yine klasik muhafazakar temaları barındıran bir film” diye geçiştirebilirdim.
Bir de “ödüllü festival filmi” etiketi vardı…
Bu konuda birkaç övgü dolu yazı okudum. Sanki “ödül alan bir festival filmi” gibi anlatıyorlardı.
Ödüllü festivaller dediğimde aklıma direkt festivalde gösterilen, sadece birkaç sinema severin ilgisini çeken filmler geliyor.
Anlayacağınız, izlememek için yeterince caydırıcı neden vardı.
Kızım “Git seyret, bu film çok güzel” dediğinde, ikna oldum
Kızım Gülümsün, “Baba, bu filmi mutlaka izlemelisin!” dedi.
Beni etkilemek için şunları da ekledi:
“Zeki Alasya’nın oynadığı Güle Güle gibi; bu film de çok etkileyici…”
“Güle Güle…”
Bu kelime benim için bir anahtar gibi oldu.
Babam hayatı boyunca sadece bir filmden hikaye etti,
Hatta annemin zoruyla “Güle Güle” filmine gitmişti.
O filmi çok sevdiğini, “Çok ağlamıştım” demişti.
Bütün bunlar bir araya gelince, önyargılarım yok oldu ve izlemeye karar verdim.
Sinema salonundan çıktığımda hissetiklerim
Bu yıl izlediğim en iyi film “Poor Things”den sonra bu oldu.
Sevgili sinema yazarları;
Evet, bu film düşük bütçeli ve sınırlı bir projeyle çekilmiş.
Ama lütfen festival filmi, ödül filmi gibi terimlerle insanları korkutmayın.
Bu film kitlesel izleyiciye yönelik haliyle herkesin dikkatini çekecek ve izlerken büyük bir mutlulukla salonu terk edeceksiniz.
Umarım bu küçük bütçeyle mükemmel işler çıkaran
Easy Rider gibi bu film de büyük beğeni toplar.
İlk 10 dakikaya sabredin, ardından bambaşka bir hikaye sizi bekliyor
Bu filmi anlatmaya nereden başlasam,
Öncelikle bir uyarı;
Üçüncü dakikada dahi can sıkıcı bir sahne ile başlıyor.
Bir sabah, yaşlı bir adamın uyanamadığını, uykusunda hayatını kaybettiğini görüyoruz.
Onuncu dakikaya geldiğimizde Gülümsün’e “Beni bu filme mi getirdin?” diye soracaktım,
Ancak sonra muhteşem bir film başladı.
O iç karartıcı başlangıcın aslında gerekli olduğunu anlayacaksınız.
Filmin geri kalanını anlatmayacağım ama size bir soru sormak istiyorum
Babanız vefat etmiş ve siz daha yasını tutarken anneniz gelip “Evlenmek istiyorum” diyorsa, ne hissedersiniz?
Bir ölüm… Ardından 65 yaşındaki bir kadının evlenme arzusu…
Film işte burada başlıyor.
Bu soru ile birlikte, öyle bir hikaye çıkıyor ki…
Ağlamak dediğimiz olgunun, hüzün ve mutluluğun iç içe geçtiği güzel bir renk olduğunu anlıyorsunuz.
Burası İlber Ortaylı’nın sözlerine yansıyan bir kasaba mı?
İlber Ortaylı, “Türkiye’nin ilerlemesine engel olan kasaba kültürüdür” der.
Film, Karadeniz’in güzel kasabası Cide’de geçiyor.
Gördüğüm en muhteşem ve iç açıcı kasabalardan biri.
O kasabayı daha önce keşfedemediğime hayret ettim ve kendime kızdım.
Özellikle de o sahnenin geçtiği Gideros Koyu’nu…
Bu film, 65 yaşındaki bir kadının kasaba halkına karşı verdiği mücadeleyi konu alıyor.
Kasabada kötü insanlar yok, sadece farklı gelenek ve görenekler var
Aslında kasaba sakinleri kötü insanlar değil; hepsi iyi yürekli bireyler.
Ancak köklü gelenekler, çocukluktan gelen tutumlar ve düşünce kalıpları var.
Bunların bir araya gelmesi, bizlere son 25 yılda empoze edilen o kötü kavramı ortaya çıkarıyor:
“Hassasiyet…”
Hani şu Anadolu’nun çeşitli yerlerinde konser yasaklatan o kötü kelime…
Ulusal hassasiyet, geleneklerimiz…
Farklı olma arzusunu bastırmak için ne güzel ambalajlar değil mi?
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ödül alan Nur Sürer
Nur Sürer: Bir modern Cihangir kadınının olağanüstü performansı
Filmde, kasabanın “hassasiyet” baskısına karşı duran bir kadını izliyoruz.
Nur Sürer bu karakteri canlandırıyor.
Yani bir “modern Cihangir kadını…”
İzlerken, “Bu rolü ondan başka hiç kimse oynayamazdı” dedirten bir performans sergiliyor.
Aksi takdirde, yaşlı bir kadının içinden kasabaya meydan okuyan, cesur, eğlenceli ve doğru zamanda “Sizin hassasiyetinize karşıyım” diyebilen, son derece pozitif bir karakter çıkıyor.
Kafka’nın böceği bir sabah insan olarak uyanırsa
Muazzam bir dönüşüm… Ama Kafka’nın karakteri Gregor Samsa’nın durumunun tam zıttı.
Kasabanın “hassasiyetinin” böcekleştirdiği bir kadın, bir sabah insan olarak uyanıyorsa,
İşte böyle bir durum söz konusu…
Filmde, muazzam bir erkek karakter de yer almakta.
Almanya’dan Cide’ye yerleşmiş emekli bir adam.
İlk söz verdiğim sahne de, tam burada onunla yan yana sohbet ederken gerçekleşiyor.
Gideros Koyu’ndaki dostluk sahnesi
Cide’nin muhteşem bir koyunda,
Muhtemelen adı Gideros Koyu.
Göl gibi duru ve sakin bir denizle karşı karşıyayız.
Bir kadın ve bir erkek yan yana oturmuş, sohbet ediyorlar.
Onları arka plandan görüyoruz.
Bir dostluğun arka planda görünüşü, bazen önden görünüşünden çok daha güçlü bir anlatım sunar.
Kasabanın demokrasisinin bekçisi: “Elalem ne der” baskısı
İşte tam burada Almanya’dan gelen emekli, bilge kasabalı yaşlı kadına itiraf ediyor:
“Yıllar boyunca elalem ne der diye kendimi kısıtlamışım. Şimdi ise yıllar önce yapmam gerekeni yapıyorum…”
Yaşlı kadın onu dinliyor.
Ve artık istediğini gerçekleştirmeye başlıyor.
Filmden itibaren, böyle bir kadının tüm kasabaya rağmen neler yapabileceğine tanıklık ediyorsunuz.
Gerçek bir yaşam hikayesinin anlatısı…
Bu 21. yüzyıl kaosunda umudu yeniden canlandıran bir insanın gerçek öyküsü…
Bugünlerde yeniden gösterime giren “Her Şey Çok Güzel Olacak” filmi kadar samimi.
Yine “Babam ve Oğlum” kadar içten.
Bu bir mutlu son hikayesi mi?
Bir “mutlu son” filmi mi?
Sonunda herkes gülerken,
Fakir çocuk zengin kızla kavuşamıyor ama,
Bunun yerine 65 yaşında güçlü, cesur ve kararlı bir kadının başarısını görüyoruz.
Evet, bu gerçek bir mutlu son.
En güzeli, film sonunda kasabalarına ve toplumlarına meydan okuyan birçok kadını tanıtmış olması.
Bu muhteşem filmi kaçırmayın!
Çünkü bu film, günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz anlamı, umudu ve cesareti aktaracak.
Mükemmel bir kasaba insanı kadrosu
Yönetmen Nadim Güç, bu projeyi başarıyla hayata geçirmiş.
Senarist Erdi Işık‘ın yazdığı kasaba diyalogları olağanüstü etkileyici.
Daha önce bahsettiğim gibi, Nur Sürer rolünde gerçekten harika.
Aslıhan Gürbüz, parlayan bir yıldız…
Osman Sonant, izleyicinin sevgisini kazanarak ilerleyen bir kasaba ağabeyi karakterine hayat veriyor.
Şerif Erol, Almanya’ya giden her erkeğin kutuplaşmış bir birey olarak dönmeyeceğini yetkinlikte bir Karadeniz kasabasında bulabileceğini harika bir şekilde yansıtıyor.
Hepsini kutluyorum!
Bunu tekrar vurgulamak istiyorum;
Benim için bu yıl “Poor Things”den sonra geldiğim en heyecan verici film.
Sakın bu filmi ödüllü bir festival filmi gibi düşünmeyin.
“`